15 Eyl 2011

MV HD ENG | One More Time - Kim Hyun Joong「Playful Kiss OST」

^^MüZikSiz HayaT ,haYat DeğiLdiR^^

Ahhh,ahhh ben neler yapardım .. Böyle söyledim diye yaşlı hiçbir şey yapmayan huysuz olduğum anlaşılmasın tabiki yeni yetme gençlerdenim (gencim,güzelim yani). Bak yine başladım kendimi övmeye hemen uzaklaşıp konuya dönüyorum..
Herkesin hayatında eminim ki müziğe yer vardır (her ne kadar tarzlar farklı olsada vardır ).İşte benim için müzik ruhumun dinlendiricisi...Sabahları bile müzik olmadan hayata dönemiyorum.
Ben bu hevesle aldım bir tane gitar,kursunada gittim.Çok iyi misin? diye sorarsanız daha kırk fırın ekmek yemem gerekir derim ama çok da kötü değilim hani.Kendimcede olsa çalıyorum.Onun tınısı bile bana iyi geliyor.
Geçen yazımda size en yakın arkadaşımdan bahsetmiştim Remziye namı diğer Tatyana ile keyifli gitar çalma saatlerimiz oldu.Bende bizden bir anı olarak yazmak istedim.
Ben Remziye ile birlikte tekrar kursa gittim.(ikinci senemdi ama dershane yüzünden bırakmak zorunda kaldım) Halk eğitim kursları.Bir gitar öğretmenimiz vardı yani düşman başına..Bana bir zıttı bir zıttı ki sormayın yani tabi bende ona .Remziye hep gülüyordu.Adımı çıkardı bilmişe  ukalaya tabi zıt olurum.  Neyse ben kursu bırakınca yazık uğraşacak kimse bulamayınca Remziye'ye sarmış..Gerçi sinir bir insandı ama severdi bizi ondan yapardı.Gerçi bizi uyuz edince eline ne geçti merak etmiyor değilim hani..
Velhasıl Remziyede dershane dolayısıyla ayrılınca bir daha da görmedik zaten.Gerçi kurs yeri bizim evin yakını, yakında da kurslar başlıyor.En iyisi hoca ile karşılaşmamak:) Böyle küçük ama hayatımızda gülümsediğimiz bir anımız . Sorarsanız gitar hala çalıyor musun diye cevabım evet olur hayatımın bağlarından birini koparıp ömrü kısaltmaya hiç niyetim yok.Ben böyle mutluyum size de mutlu olabileceğiniz bir hayat için elinizden geleni yapmayı öneririm .Çünkü sadece bir kere yaşıyoruz...


HAYAT SEVİNCE GÜZEL..... :)  
(şarkı söyemek istedim de .d.d)












(REMZİYE gitara kaptırmış kendini )

13 Eyl 2011

^hayatım kelimelerde ^

Bloggerımdan,facebookdan,twitterden ..vs uzak kalmak zor oluyor. Uzak kalsamda paylaşmak içimi dökmek istiyorum..Neler oluyor yazmak istiyorum..Şuanda aslında masamın başına oturmuş belki basit eşitsizlik belki noktanın düzleme olan uzaklığı çözmem gerek ama şuda varki sınavlar arasında da insanlar nefes almalı demi ama..

Neler oluyor??
Aslında hiçbirşey olmayan,monoton hayatlarımızda masa başında ders çalışmaktan başka birşey yok dershanede olmasa hayat hiç olmayacak yani.Biricik arkadaşım Remziye (tatyanam) ile her sabah 8 otobüsüne biniyoruz.Tatyanamın evi biraz aşağıda olduğu için bana çağrı atıyor.(iyi ki de atoyor uyuya kalıyorum sonra otobüsü kaçırıyorum :)) Otobüs hep aynı yüzlerle dolu oluyor ,her sabah değişmeyen yüzlerle tanışmasakta arkadaş gibi birşeyiz. Mesala dün onlardan (otobüsün en uzunuda diyebiliriz, her sabah kesin olur) biri yoktu hemen remziye ile acaba bişey mi oldu diye düşünmeye başladık çünkü tanımadığımız bu insan bizim hergün gördüğümüz yüzlerden biriydi ,bu nedenle endişelendik.(Bugün otobüste vardı yaşadığına kanaat getirdik .d) Baya çılgın ikiliyiz biz neyse sonra herzaman ki gibi dershane. Eğlencenin bilginin yuvası diyebiliriz.Çünkü aramızdaki sohbetler bize canlılık veriyor bizi kendimize getiriyor.Sonra akşama kadar dersler, dersler ve dersler.( Boş zamanlarıda değerlendirmeyi unutmuyoruz kurduk okey grubunu okul açılınca zamanımız olmayacak zaten .d) Akşamın serinliğini hissettiğimiz zamanlarda büyük yorgunluklara bürünmüş şekilde evedönüyoruz biraz nefes aldıktan sonra tekrar dersler..İşte bir sınavın öğrenciler hayatındaki etkisi günler böyle geçiyor ve haftaya okullar açılıyor.Kimi öğrencilerin sabırsızlıkla beklediği, ygs öğrencilerinin ise gelmesin diye beklediği bilgi yuvası..Ev ile dershane arasındaki mekik dokuma insanı yorarken birde okul faktörü eklenicek.. Kendimi şimdiden yorgun hissetmeye başladım ,düşüncesi bile youruyorsa .
Bunların hepsi gelecek denen o korkulu gerçekler için ... İlerde ne olacak ?? Küçük bir çocuk bile bunu düşünüyor artık...Acaba seneye bu zamanlarda ben nerede olacağım? Seneye bu zamanlarda  nerede olacağımı kestirmek zor ama şimdi onun için çabaladığımı söyleyebilirim...




Hayatı ne hafife almak gerek nede ciddiye onun ortasını tutturduysanız zaten hayat size güzel...

2 Eyl 2011

^^YaŞıYoruM bEn^^

Kopan fırtınaları bir fısıltı misali alıyorum hayatıma.Her gün yeni bir şimşek çakıyor.Usulca içeriye gelen yağmur damlalarıyla can bulan hayatımı izliyorum bazen.Gözlerim kapalı sonsuzluğu hayal ederken rüzgarın hafifçe yanağımı okşadığı zaman anlıyorum ki hayaller güzel bir tebessüm sadece.
Hayatın canavarlıklarına karşı sahte bir gülümsemeyle merhaba diyorum.Arsızcasına bakan hayata karşılık en masum görünen halimi takınsamda acıyorum etrafımda olanlara..
Hayat yıpratıcı zorlu bir yolculuk olsada bazen en keyif aldığımız dakikaları barındıran tatlı zehir gibi birşeye bürünüyor.
Onu anlamak mı?? Mümkün değil.Peki nerden çıktı bu??
Dost taklidi yapıp menfaatiini düşünelerden ..Kime güvensem boşda kaldı elim.Dalım  kırıldı ve yere düştüm ama her seferinde daha olgun daha  bilinçli kalktım ayağa .
Kırılmadım mı? Milyonkere kırıldım.Acıyan kalbimi tekrar iyilleştirmek için çabaladım..Hep geriye bakıyordum nerde hata yaptım diye anladım ki en büyük hata ''ANLAMSIZLIK İÇİNDE ANLAM ARAMAKTAYDI''.
Herşeye anlam vermeye çalışıp yaşamktı..
Bütün bunları farketmenin kıymetine büründüm şimdi o eski benden eser kalmadı misali.Düşüncelerimde yaşattığım hayat orada kalıpcanım acıdığımda bana ümit veren bir dost iken gerçek hayat arkamdan kuyu kazan ,dost kimliği takınan bir zavallı..
Şimdi ne mi düşünüyorum?Gülüyorum galiba..Farklı hissetiğim için bana zavallı gibi bakanların kendierinin zavallı olduğunu bilip gülümsüyorum.Hayatı hafife almadan en büyük kozumla oynuyorum artık..


SEVGİ ,AŞK,İNSANLIK her ne kadar ölmeye yakınsa bile onlara tutunup yaşamın ve zamanın kısalığıyla bir gökkuşağı gibi yaşıyorum artık :D

30 Ağu 2011

^^mısralarda CAN bulan gerçekler bulunmayı beklerler^^


Hayatımızda bazen öyle bir sıkılırız ki kendimizi anlamlara ,satırlara serpiştiririz.Bulutun arkasına saklanan güneş gibi kapatırız kendimizi.Duygularımız,düşüncelerimiz büyük bir akım gibi dökülür kağıtlara .Susarken konuşan duygularımız bütünleşip varlığımızı sorgular.
 
Ortaya bir  çığlık,bir aşk ilanı,sallanan düşünceler,bir ümit,bir kurtuluş belki daha fazlası çıkar.Duygulardan oluşan bir mısra, bir beyit, bir dörtlük oluşturur şiiri.
yürekden kaleme,kalemden de kağıda dökülen düşünceler oluşturur...
İnsanın kendini yalnız hissetiği bir zamanında,kendini mutlu hissetiği bir zamanında veya acılarla büyümeye alıştığı bir vakit bir şimşek gibi çakan şiirler insanı yansıtır.İnsana ait herşeyi yansıtır... Yağmur bereketi gibi duygular etrafında dönen şiir insanın açmaya korktuğu bütün hislerini yansıtır.
 
Az önce bilgisayarımın başına geçmiş Yahya Kemal'in 'Sessiz Gemi' adlı şiirini okuyordum.Bu şiir insanın yüzleşmekten korktuğu bir gerçeği o kadar güzel anlatıyor ki her bir satırında duygular iletişime geçiyor sizle . Bakın Yahya Kemal ne diyor o şiirde ??
 
''Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan''
 
İnsanın kaçamayacağı gerçeği nasılda çarpıyor göze.Vaden dolmuşsa yapabilecek nen vardır ki ? ''Meçhule giden gemi'' .Şair ne kadar da güzel anlatmış. Kurgu deniz ve gemi üzerineyken anlamlar ölüm ve ayrılık taşıyor. Mısradaki ölümle ayrılığın bütünlüğünü taşıyor. Devam edelim o zaman .
 
''Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol''
 
Tabutu taşırken bir sessizlik gömülür ya etrafa işte dağın başını kara bulutlar kaplar misali sonsuzluk yolcusunda ki için sessizlik ve üzüntüye gömülen geride kalan gözü yaşl insanlar. Şu mısralarla devam ediyor şiir.
 
''Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli''
 
Ah geride kalanlar üzüntü,kederle sonsuzluk yolcusuna bakanlar..Karanlığa bakan gözlerle giden için üzülen kendisi için endişelenen insanlar...
 
''Biçare gönüller.Ne giden son gemidir bu
Hicranlı hayatın nede son matemidir bu''
 
Ne bu ölüm son ölümdür ne bu üzüntüler son üzüntülerdir.Vadesi dolan herkesin tadacağı ölüm arkada üzülen insanlar bırakacaktır. Şair sonrasında ne diyor  mu hep birlikte inceleyelim.
 
''Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler''
 
Gözü yaşlı beklemenin faydası yok ki gidenin geri döndüğü görülmüş şey midir?Boşuna beklemenin faydası yoktur anlamını çağrıştıran bu mısra son ümidi de alsa bir gerçeğe sarıyor insanı.Ve son mısra ile şair vermek istediği gerçekliği insana tam olarak kavratıyor.
 
''Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden
Bir çok seneler geçti dönen yok seferinden''
 
İşte beklenen hep deriz ya giden gitmiştir dönecek olsaydı gider miydi hiç ?

Yaşayan ve yaşayacak olan bir gerçeklikle yazılmış olan bu mısralar benim bu zamana kadar atladığım bir gerçeği gözler önüne sermekle kalmadı adeta o hissi uyandırdı.Bu nedenle bu şiiri herkesin okumasını çağrışımlarına kulak vermesini istedim.Beni kör karanlıktan uyandıran bu şiiri kayda değer bir şekilde aktarabildiysem eğer bir tebessüm can bulur hayatımdaki gerçeklerde…

23 Ağu 2011

Hayatla bağlarım kopmaya başlıyor...

Öğrencilerin korkulu rüyası.. Gerçi rüya kelimesi hafif kalır kabus diyelim.Öğrenci hayatlarını zora sokan bir kabus.Ne mi? Sınavlar...

Yıllardan beri sistemin oturamadığı ve her sene milyonlarca öğrencinin hayatını mahveden sınavlar.Yorucu,uykusuz bir yıl .. Başarılarını ve başarısızlıklarını herkese kanıtlama . (aslında kanıtlayamama. O neden daha iyi sen neden daha kötü ve sürekli tatmin olmayan bir çevre).. Bir sürü zırvalıklar..Gençlerin ve çocukların kişiliklerinin karakterlerinin oluşturduğu zamanlardaki ruhsal ve sinirsel bozukluklar....
  Kazanabilme,kazanamama,aile,arkadaş, okul ,çevre vs hepsinin bakışları altında çalışmaya başlayan öğrenciler ... Hep şu benzetme yapılır yarış atı..Haksızda değiller hani canı çıkana kadar ,zor engebeli bir yolculuk...

Bu senede benim başımda bir sürü ses var.. O yarış atlarından biriymişim gibi hissetmemek mümkün değil. Tv yok , bilgisayar asla , arkadaşlarınla sohbet etme telefonunu bana ver sen sadece sınavlarınla ilgilen çok uyuma derslerine çalış............ veeee daha neler .Bir öğrencinin en büyük eziyeti ve her öğrencinin şikayeti.
Zaten gelecek korkusu sarmış dört bir yanımı . Elimden gelenin fazlasını yapmaya çalışırken bu sesler giriyor araya.. Bazen ezen bazen korkutan sesler .  

Diyeceğim o ki gelecek kaygısıyla başarıya ulaşmak için tırmanan biz öğrencilere çok da yüklenmeyin. !!!

19 Tem 2011

Ahh TatiL AhHh ...

Tatili kim sevmez ki.Hele başınızı alıp bir yerlere gidebiliyorsanız.

Bütün bir yıl çabaladınız artık tatildesiniz ne yapmalı,nereye gitmeli.. İşte burda bir duraksamak gerek .Öyle bir yer olmalı ki geçiridğiniz o zor yılın stresini atabilesiniz.
Hem rahat,hem güven verici.Gerektiği yerde heyecan gerektiği yerde sessizlik..Deniz , sahil bunlar da olmalı. Tabi birde herkes ayağını yorganına göre uzatmalı.. İsteyene mekan çok .Uygun yerler de var mesala . Tatiliinizi hiç KARADENİZ de geçirdiniz mi ? Geçirmediyseniz dahalık hiç yaşamamışsınız.Bunu bir Karadenizli olarak söylemiyorum deneyimim diyorum. Havası , suyu,toğrağı.. Cennet misali bir yer.Neden terchleriniz arasında olmasın ki.. İster otel,ister kamp.. Kamplarda müthiiş oluyor hani.uygun fiyata çadırını kur keyfine bak.

Bence tatil budur.. Örnek vereyim tatilimden ;
Sabahları erken  kalkıyorum Karadenizdeyim malum.Çek temiz havaya içine doğru yürüyüşe.. Bunun kadar müthiş bir şey yok.Sonra duştu kahvaltıydı öğle oldu.Şimdi ne yapacağım diye düşünmeme gerek yok hava mis gibiyse toplanın gidiyoruz pikniğe(hani azda güzel olmuyor ya insan eve dönmek istemiyor,ağaçlar altında bir esinti). Yada deniz kenarı harika bir yer .Zamanın nasıl geçtiğini anlayamazsınız. Haydi eve dönme vakti (ne kadar istemesenizde akşam oldu değil mi?) Eee şimdi .. Şimdisi harika .Hazırlanıp çıkmak. Lunaparkta eğlenmek ( tabi masumca değil delicesine,ondan ona durmadan,yorulmadan) ordan sahil deniz kenarında yapacağın o gezinti de belki kendini bulacaksın.O dalganın kayalığa vuruşunu izlerken kim olduğunu hatırlayacaksın.Belki de hiç bilmediğim yeni düşünceler gelecek aklına ,hayatına bir damga vuracak .Gece yarısı eve gelirken (her ne kadar yorgun olursan ol farketmez) yatağa girdiğinde bütün yorgunluğun gidecek .Rüyaların en temiz en masumuyla güzel bir uyku çekeceksin.




Bilmem anlatabildim mi ? Ama azda olsa böyle bir tatili kim haketmez ki ? :)

15 Haz 2011

49 Days

Evet,sonunda bitirdim.49 Days'i hayatımın damgasından biri olduğunu söylemiştim gerçekten de öyle. 2 günde 20 bölümlük diziyi bitirdim.Bugün etkisinde olduğum diziyi tanıtmak istedim.

Dizinin konusu yanlışlıkla ölen bir kadının hayata dönebilmesi için verilen 49 günlük sürede kazaya neden olan kişinin ruhunu kullanarak,yürekten gelen 3 gözyaşı damlasını  toplaması.Bu ona bir şans ve o bu şans için uğraşıyor.Elinden geleni yapıyor.Hayatına dışardan bakmak benim diyememek zor olsada gerçek sevgiyi,hayatı ve gerçekleri öğreniyor.
Belki hayatımızı dışardan izleyebilseydik bu kadar çok hata yapmazdık.Yaşamın kıymetini anlamak çok güç.Ölmeden hiçbir şeyin farkına varmıyoruz.Dizinin bu konudaki mesajı açık bir şekilde izleyicilere sunulmuş.Zaten diziyi izlerken gözyaşlarınızı tutamıyorsunuz.
Başrollerini ;    Lee Yo Won,
Jo Hyun Jae
Nam Gyu Ri

Bae Soo Bin
Jung Il Woo
Oyuncularıyla,içtenliğiyle ve senaryosuyla insanı içtenlikle saran bu diziyi izlemenizi tavsiye ederim.
Hayatında başlangıç yapmak isteyenler için inanılmaz bir dizi :)

12 Haz 2011

49 DAYS

Bizler sürekli arayış içindeyiz ve bir yerlerde kendimizi bulmak oldukça zor.Kendimi anlatmak istedim.Bu zamana kadar kendimi her yerde aradım ve doğru yerde bulduğuma eminim .Bu zamana kadar kimseye anlatamadım kendimi , büyük bir ihtimalle kelimelere büründüm.Hayatımın her noktasında bir kelimenin aralığında bir satırın düşüncesindeydim .Hala da öyleyim herkes bana uzakken kelimeler benim kalbimden dökülürdü kağıtlara...Uzun uzun yazarken düşüncelerimi ve hayatımın renkliliği geçti önümden .Şu anda yazdıklarımın başlıkla ne alakası olduğunu düşünüyorsunuzdur haklısınızda.Aslında size bir Kore filmini tanıtmak için yazıyorum bu satırları.Benim hayatıma damgasını vuran ikinci bir ilk.İLk defa kendimi satırlardan sonra dizilerde bulmaya başladım.




Şunu söylemeliyim ki ben bu dizide gerçekten kendimi buldum.dahalık iki bölümünü izledim .Dizi 20 bölümden oluşuyor.Ama siz düşünün etkisini iki bölümüyle bile insanı saran bir senaryo,izlemeye layık izleyiciler.Kendini bulmak isteyenlere eğer benim gibi kelimelerse dostunuz bu diziyi kesinlikle izlemelisiniz..

8 Haz 2011

(: DEĞER VERMEK :)

Değer vermek... Bazen bir anda güveniriz, o kadar çok değer veririz  ki hayatın bizi yıprattığını anlayamayız.Evet hayat her ne kadar yaşaması güzel olsada bizlere oynadığı oyunlarla hatıralarda kalır.Bu hayatta kime çok değer verirseniz en büyük kazığı da ondan yersiniz.Hayatınızda en büyük şey hayatınızın anlamı olan dostunuzdan zarar görmektir.Seversiniz,sevilirsiniz,tartışırsınız hergün farklı şeyler hissedersiniz ama bir insana kendinizden çok değer verirseniz en çok kırılan,yıpranan ve üzülen siz olursunuz.
 Tuhaftır ama gerçektir.İnsanlara çok değer verdiğinizde değişirler,sizin değer verdiğiniz insan olmaktan vazgeçerler.Nedenini bir türlü çözemedim ama bu böyledir.Bir insanın yeri ne kadar farklı olursa o insan sizden o kadar uzaklaşır.
Hayatımızda en büyük yanlışı , insanlara kendimizden fazla değer vererek yapıyoruz.Halbuki biz sadece o kişiye güvenmiş onunla bütünleşmişizdir.Hayatın kaosluğunda sırtımızı dayamışızdır.Belkide karşıya bu yük olmuştur.Bilemeyiz ...



       Yalnız ben hayatta şunu çok iyi öğrendim.Kimseye kendinizden fazla değer vermeyin.Hiç vermeyin demiyorum ama önce kendiniz.Tabi bencilce değil...

6 Haz 2011

GİTMEK

Hiç kimse zamansız bir gidiş duymak istemez değil mi?Düşünsenize herşeyi bırakıp gitmek iyi,kötü herşeye sırtını dönüp gitmek.Yaşananları terketmek.Bu ne kadar da kolay gelir bizlere.''GİDERİM''deriz.Yazık hemde çok yazık.Bırakabilir miyiz kaçabilir miyiz yaşananlardan?ASLA.....

  Ama gideriz hemde ağlayarak.Dünyaya lanet ederek.Öyle gariptir ki sırtını dönüp gitmek ya da içinden kopan acılara kulak verememek.O acıyı taşıyıpta gitmek.Yoklukla varlık arasındaki büyük savaş ama hangi tarafta olduğun belli değil.Hani bazen ''SEN'' sen değilsin.''SEN'' bu olamazsın deriz öyle birşey belkide ''BEN'' ben olamam , ben giderim diyemem ama demişsindir ve gitmişsindir.
''SON PİŞMANLIK FAYDA ETMEZ'' derler ya.O misal son duraktan geri dönen bütün seferler iptal edilir.Soğuk bir şehirde gittikçe uzaklaşan bir benlikle kaybolursun.O şehir seni yutarken yalnızlığın kimsesizliğin gelir aklına bu seni o kadar yakar ki canın o kadar yanar ki nefesin kesilir.
Son cümlelerin yüreğini çizmesi gibi ya da yüreğinde yangınların çıkmasıyla yanan bir şehir gibi.Düşüncelerin en zifiri olanı parlar o an. En zifiri olanına sarılmaktan başka çaren yoktur.O düşünceyle birliktede kaybolursun. 
   Bazen elimizde olmaz , gitmak zorunda kalırız.İşte o an .Hani talan oldum deriz ya ,mahvoldum,bittim işte öyle.Biz o an biteriz.Bir mum nasıl biterse bizde öyle biteriz.Yakmışlardır bizi yüreğimizden ve erimeye başlarız.Her yere ve herkese sanki ilk kez görüyormuş gibi bakarız.Bildiğimiz tek şey bahçelerinde koştuğumuz,arkadaşlarımızla sohbetlerimiz veya oraya ait ne varsa bir daha olmayacaktır.Herşey,herkes farklılaşacaktır.Hiç birşey eskisi gibi olmayacaktır.Bunları bilmek ve gitmek.İçimize bir gözyaşı damlatırız ve bakarız herkese imrenerek.Yine bir aradalar,yine beraberler bense yarın yokum.Sessizliğe gömülürüz yavaş yavaş.Bir kalp kırıklığıyla haykırırız içimizden ''NEDEN BEN ? HANİ MASALLAR GÜZEL OLURDU BU BENİM MASALIMI BİTİRMEK DEĞİL Mİ??Evet burdaki masalın bitiyor ve bir yenisi için hazırlığa başlıyorsun.Tıpkı oyuncular gibi nasıl bir oyunları bitince yenisini hazırlayıp oynuyorlarsa gidişlerimizde hep böyle olur.Son kez bakarız.''Ey ağaç kardeş,ey dünyanın en güzel kuşu,dünyanın en iyi insanları,üstünde yürüdüğüm kaldırımlar...''GİDİYORUM UNUTMAYIN BENİ''
  Zaman nasıl da hızlı geçmiştir.Nasıl da gitme vakti çabuk geliyordur.Artık son dakikalarındır.Bir yaprak gibi,hani birden rüzgar çıkarda yaprağı savurur ya.Şimdi de seni zaman savurmaktadır.Kelimeler boğazda düğümlenmeye başlar.Gözler dolar, gözaltlarndaki şişmelere ne demeli ya da bacakların artık vücudu taşımaması .Son kez görmek için son bir çırpınışla etrafı incelemeye çalışmak.Sonrası mı? Sonrası bir karanlık farklı bir yerde farklı insanlarla gözünü açarsın.Zindanlar dolusu yanlızlığına sığınarak.''Çok çalıştım gitmeyede kalmaya da .İkiside aynı acı,ikiside rezil.Daha öncede gitmiştim ama böyle kalarak değil'' sözleriyle birşeylerin hep eksik olduğunu anlatmaya çalışırsın.Kimse duymaz seni,duyanlarda alışırsın der ve gider.

    Her nasıl gidersen git ikiside düşündürür seni.Saatlerce düşünürsün.Nerde yanlış yaptım dersin.Dönüşlerin hep boş olur ve biter....

KIRMIZI DA BÜRÜNÜYOR SİYAHA

Aşk... Kelime anlamı itibariyle "sarmaşık" demektir; yeter ki insanı yakalamasın, sarmasın; kurutur, ömrünü tüketir, yok eder...  Atsan atılmaz, satsan satılmaz; kaçayım desen kaçılmaz...
       Velhasıl gönül laf dinlemez... (zaten o ferman da dinlemiyordu) Bu yüzden Aşık Paşa'nın da dediği gibi suç, sevende değil, sevenin gönlündedir; gönlü vaz geçse, aşık çoktan vaz geçecektir de gönül vaz geçmez... Vay gönül, ey vay gönül...Bir pervane gibi,ateşe rağmen vazgeçmeyen gönül.Her yaklaşımında ah çeken buna rağmen unutmayan gönül.

İlahisiyle Mevlana'yı döndürmüş, sevgisiyle Yunus'u doldurmuştu... Yavuz gibi bir sultanı, kaplanların bile karşısındayken tir tir titrediği Yavuz Sultan Süleyman Han'ı, ahu gözlü birine esir etmişti o!Düşüncelerin,fikirlerin su misali akmasını sağlamıştı.
Fuzulî'nin ahından felekler yanmıştı; rezil rüsva olmuştu Fuzuli, ama bir an bile aşk duygusun bıkmamıştı...O aşkın saflığıyla hançeriyle yaşadı.El çek ilacımdan tabib derken aşk derdiyle hoş olduğunu, tedavi falan da arzu etmemişti. Çünkü çarenin aşk derdi olduğu düşüncesindeydi. Bu yüzden kavuşmak dahi istememişti, aşk bitmesin diye... Çünkü biliyordu o, kavuşunca aşk biterdi! Aşkın kanunu, uzak olmayı gerektirirdi.İskender Pala bir röportajında şöyle der;''Sevgiliden ne kadar ayrı kalırsanız aşkınız o kadar büyür.Ama bugün tanışır,yarın kol kola gezerseniz aşk o kadar olacaktır.'' Çünkü ayrılık arttıkça aşk daha çok alevlenecektir.
Ne demişti bir divan şairi:
       "halimi arz etmeye seni tenhada bulamam;
       seni tenhada bulıcak olsam kendimi asla bulamam"
       Halin arzı yapılamazdı bir türlü.. Aşk hali anlatılamazdı ki zaten; anlatılacak olsa laf olur, söz olur da sevgili incinir diye ortalıklarda da söylenemezdi o.. Yarin zülfünün bir ucu görünse bu, bir ömür yeterdi aşığa... Zaten kimseciklerin olmadığı bir yerde -olmaz ya- olsa da sevgiliye hal, yine anlatılamazdı; çünkü bu kez de aşık, kendini kendinde bulamazdı... Hasılı o, anlatılamazdı...

       Şimdilerde ise aşk, insanların gönüllerinde değil, sokak kenarlarındaki banklarda didişiyor!O arz edilemeyen haller yerde.O aşkın kutsallğı çalkantı şeklinde dilden dile ayaklar altına alınıyor..Kime sorsam net bir cevap da yok.''Seviyorum işte''.Oysa divan şairleri,perişan gönüllerini gösterir,ağyarlarla mücadele eder,kendi gözyaşlarında kaybolurlardı da söylemezlerdi.Ateş kendileri olurdu.Cefalar çekerlerdi.Gönül ayineleri kederliydi ama onlar öyle mutluydu.Yalnız şöyle bir şey;oynayacak başka bir şey kalmamış gibi şimdi de ''aşkı'' aldık ele oyun diye.Bakıyorum ilkokullara ,biraz çocukluğuma gitmak için,yok huzur falan yok.Falancı onu seviyor,filancı bunla çıkıyor.Yaşlara  da 12-13-14.Aslında bu noktada onlara kızmıyorum.Büyüklerini örnek alıyorlar.Eğer büyüklerini sağda,solda görmeselerdi,onlara aşkın değerini anlatabilseydik böyle olmazdı.Eski aşk hikayelerini bile duyduklarında günümüz ağzıyla yorumluyorlar.İki bakış atıp,bir gül yanınada birkaç güzel söz.Tamamdır,kızı tavladın dağlara çıkmana gerek kalmazdı.İşte onların anlayışı yani günümüz anlayışı.Bununla çıkayım 2 gün sonra onunla çıkarım.Bir kalpte milyonlarca kişi var.Önceleri delice bir kişiyi seven o kalp ,sadece canan için yanan-hem de delice yanan-o kalpler yok artık. Buna nasıl ''DUR'' denir bilmiyorum ama herşey gibi ''aşk''kelimesinin değerinide,kutsallığınıda bir kalemle çizip atmayı,kirletmeyi başardık.Hani bir ''AŞK'' kelimesi kalmıştı değerini kaybetmeyen.Şimdi ona ne fiyatlar biçiliyor.

Oysa Leyla ile Mecnun,Yusuf ile Züleyha,Aslı ile Kerem,daha niceleri...Aşkın en güzel tanımlarıydı onlar.Mum ile pervane,gül ile bülbül,yaydan fırlayan bir ok.Nerde şimdi bunlar.

 Bir bakmak yetiyor etrafa.O yanın sarmaş dolaş ,bu yanın binlercesi ile çıkmaya çalışan kişiler...Bunları görüp de üzülmemek elde mi?Kırmızıyı da siyaha yaklaştırdılar ya ne diyeyim ??