6 Haz 2011

KIRMIZI DA BÜRÜNÜYOR SİYAHA

Aşk... Kelime anlamı itibariyle "sarmaşık" demektir; yeter ki insanı yakalamasın, sarmasın; kurutur, ömrünü tüketir, yok eder...  Atsan atılmaz, satsan satılmaz; kaçayım desen kaçılmaz...
       Velhasıl gönül laf dinlemez... (zaten o ferman da dinlemiyordu) Bu yüzden Aşık Paşa'nın da dediği gibi suç, sevende değil, sevenin gönlündedir; gönlü vaz geçse, aşık çoktan vaz geçecektir de gönül vaz geçmez... Vay gönül, ey vay gönül...Bir pervane gibi,ateşe rağmen vazgeçmeyen gönül.Her yaklaşımında ah çeken buna rağmen unutmayan gönül.

İlahisiyle Mevlana'yı döndürmüş, sevgisiyle Yunus'u doldurmuştu... Yavuz gibi bir sultanı, kaplanların bile karşısındayken tir tir titrediği Yavuz Sultan Süleyman Han'ı, ahu gözlü birine esir etmişti o!Düşüncelerin,fikirlerin su misali akmasını sağlamıştı.
Fuzulî'nin ahından felekler yanmıştı; rezil rüsva olmuştu Fuzuli, ama bir an bile aşk duygusun bıkmamıştı...O aşkın saflığıyla hançeriyle yaşadı.El çek ilacımdan tabib derken aşk derdiyle hoş olduğunu, tedavi falan da arzu etmemişti. Çünkü çarenin aşk derdi olduğu düşüncesindeydi. Bu yüzden kavuşmak dahi istememişti, aşk bitmesin diye... Çünkü biliyordu o, kavuşunca aşk biterdi! Aşkın kanunu, uzak olmayı gerektirirdi.İskender Pala bir röportajında şöyle der;''Sevgiliden ne kadar ayrı kalırsanız aşkınız o kadar büyür.Ama bugün tanışır,yarın kol kola gezerseniz aşk o kadar olacaktır.'' Çünkü ayrılık arttıkça aşk daha çok alevlenecektir.
Ne demişti bir divan şairi:
       "halimi arz etmeye seni tenhada bulamam;
       seni tenhada bulıcak olsam kendimi asla bulamam"
       Halin arzı yapılamazdı bir türlü.. Aşk hali anlatılamazdı ki zaten; anlatılacak olsa laf olur, söz olur da sevgili incinir diye ortalıklarda da söylenemezdi o.. Yarin zülfünün bir ucu görünse bu, bir ömür yeterdi aşığa... Zaten kimseciklerin olmadığı bir yerde -olmaz ya- olsa da sevgiliye hal, yine anlatılamazdı; çünkü bu kez de aşık, kendini kendinde bulamazdı... Hasılı o, anlatılamazdı...

       Şimdilerde ise aşk, insanların gönüllerinde değil, sokak kenarlarındaki banklarda didişiyor!O arz edilemeyen haller yerde.O aşkın kutsallğı çalkantı şeklinde dilden dile ayaklar altına alınıyor..Kime sorsam net bir cevap da yok.''Seviyorum işte''.Oysa divan şairleri,perişan gönüllerini gösterir,ağyarlarla mücadele eder,kendi gözyaşlarında kaybolurlardı da söylemezlerdi.Ateş kendileri olurdu.Cefalar çekerlerdi.Gönül ayineleri kederliydi ama onlar öyle mutluydu.Yalnız şöyle bir şey;oynayacak başka bir şey kalmamış gibi şimdi de ''aşkı'' aldık ele oyun diye.Bakıyorum ilkokullara ,biraz çocukluğuma gitmak için,yok huzur falan yok.Falancı onu seviyor,filancı bunla çıkıyor.Yaşlara  da 12-13-14.Aslında bu noktada onlara kızmıyorum.Büyüklerini örnek alıyorlar.Eğer büyüklerini sağda,solda görmeselerdi,onlara aşkın değerini anlatabilseydik böyle olmazdı.Eski aşk hikayelerini bile duyduklarında günümüz ağzıyla yorumluyorlar.İki bakış atıp,bir gül yanınada birkaç güzel söz.Tamamdır,kızı tavladın dağlara çıkmana gerek kalmazdı.İşte onların anlayışı yani günümüz anlayışı.Bununla çıkayım 2 gün sonra onunla çıkarım.Bir kalpte milyonlarca kişi var.Önceleri delice bir kişiyi seven o kalp ,sadece canan için yanan-hem de delice yanan-o kalpler yok artık. Buna nasıl ''DUR'' denir bilmiyorum ama herşey gibi ''aşk''kelimesinin değerinide,kutsallığınıda bir kalemle çizip atmayı,kirletmeyi başardık.Hani bir ''AŞK'' kelimesi kalmıştı değerini kaybetmeyen.Şimdi ona ne fiyatlar biçiliyor.

Oysa Leyla ile Mecnun,Yusuf ile Züleyha,Aslı ile Kerem,daha niceleri...Aşkın en güzel tanımlarıydı onlar.Mum ile pervane,gül ile bülbül,yaydan fırlayan bir ok.Nerde şimdi bunlar.

 Bir bakmak yetiyor etrafa.O yanın sarmaş dolaş ,bu yanın binlercesi ile çıkmaya çalışan kişiler...Bunları görüp de üzülmemek elde mi?Kırmızıyı da siyaha yaklaştırdılar ya ne diyeyim ??

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder